Hayatı sadece kendimizi düşünerek harcarsak, hayat bize aç kalmayı öğretir. Biz sadece kendimizi beslemek için mücadele verirken, karşımızdakinin de aç olduğunu unuturuz. Birlik olmamız ise hem aç olanın açlığını hem kendi açlığımızı gidermemize yetecektir.

Birlik olalım, güçlü olalım…

Ölüp cehenneme giden bir adam hakkındadır bu öykü.

Şeytan bu adamı nefis yemek kokuları gelen bir odaya götürür. Odanın ortasında büyük bir tencere ve çevresinde oturan insanlar vardır. Bu çok zayıf, bir deri bir kemik kalmış insanlar acıyla inlemektedir. Cehenneme yeni gelen bu adam tencerenin çevresindeki insanların ellerinde kepçeye benzer, uzun saplı kaşıklar görür. Kaşıklar ellerine bağlıdır. Kaşığı tencereye daldırabilmekte ama hiçbir şey yiyememektedirler, çünkü kaşıkların sapı o kadar uzundur ki, ellerindeki kaşıkları bir türlü ağızlarına götürememektedirler.

“Lütfen” der adam “bana bir de cenneti gösterir misin?” “Elbette” der şeytan “sonsuzlukta birkaç dakikanın ne önemi var” der ve onu cennete götürür. Adam cennete girince hem çok şaşırır hem de kafası karışır. Gördüğü manzaranın cehennemdekinden hiçbir farkı yoktur. Yalnızca insanlar mutlu ve sağlıklıdır kahkahalarla gülmektedirler.” “Anlayamadım” der. “Her şey aynı, herkesin ellerine bağlı uzun saplı kaşıklar var ve hepsi de bir tencerenin çevresinde oturuyorlar. Farklı olan nedir? Neden burası cennet?” Şeytan adamın sorusunu yanıtlamaz, tam çıkarken adam başını bir kez daha çevirir ve olan biteni anlar. Herkes ellerindeki uzun saplı kaşıklarla birbirlerini beslemektedir.

Sonuç: “Hepimiz bir bütünün parçasıyız ve hepimizin bir başkasına gereksinimi var! Hepimiz birbirimizin tek kanatlı meleğiyiz. Uçabilmemiz için kucaklaşmamız gerekir.”

*Dr. John M. Eades’ın “Göğün Yedinci Katı Meleklere Yüksek Gelmez”