Çocuğunun beslenme çantasına içecek olarak meyve suyu koyan anneler herhalde çoğunlukta. Yemekte bir şey içmek alışkanlığının suyun ötesine kayması aslında yeni bir durum değil.

Sabahın bir saati, kısıtlı zamanda yetiştirmek gayreti, içecek sınıfının ister istemez “hazır olana” kaymasıyla sonuçlandı.

Nasıl olsa marketten alınmış karton kutular var, bunlardan birini alıp çantaya atmak, en az on dakikalık zaman kazancıdır.

Dahası hepsinin üzerine “katkısız” yazıyor, dolayısıyla kutu süt, ayran ya da meyve suyu çabuk ve güvenli seçenekler zannediliyor. Oysa durum böyle değil.

Bizim yediklerimiz aslında katkısız bile olsa daha öncesinde doğanın kurduğu bir bileşimdir. Bu bileşim içinde birkaç ana ögeyi barındırır. En kolay algıladığımız aslında tadıdır ve aromatik bileşikler tarafından verilir.

Şeftalinin şeftali ya da portakalın portakal olduğu daha çok olduğu aromaları ile belirlenir. Oysa bunların içinde “dönüşümü” sağlayan başka unsurlar da bulunur.

“Dönüşüm” dediysem sakın hafife almayın, tohumun bitkiye dönmesinden, meyvenin rengine durmasına dek pek çok işlevden aslında bu bileşikler sorumludur. Bu bileşikler siz meyvenin suyunu sıktığınızda, onun ekşimesine de aracı olur. Aynı şey elbette sütün ya da yoğurdun ekşimesi için de geçerlidir.

Dönüşümü sağlayan bileşikler başka yaşam formlarının besini kullanabilmeleri için de gereklidir.

Buna karşılık mesele raf ömrünü uzatmak olduğunda, bu bileşikler endüstrinin de hedefi haline gelirler. 140 derecelere varan yüksek sıcaklık işlemi, ister istemez basınç altında yapılır. Su 100 derecenin üzerine çıkamayacağı için (aynen düdüklü tencerede olduğu üzere) kapalı bir basınç sistemi uygulanır. Mesele konserve olduğunda bu daha kolaydır, önce kapatılır, sonra ısıtılır. Konservelerin üzerinde gördüğünüz malum çentiklerle kutunun bu basınca dayanması sağlanır. Ve hatta kutunun içerisine kaplanan tabaka, aslında gıdanın tenekeye değmesini engellemek için değildir. Yüksek sıcaklık ve basın altında ortaya çıkan bileşikler bu tabakaya emdirilir. Yani gıdanın raf ömrünün uzatılması söz konusu olduğunda, bu bileşiklere hasar vermek gerekmektedir.

Aynı şey meyve suyunun hazırlanmasında da kullanılır. Meyvenin sıkılan suyundan önce 80 derecede kendine has tadını veren aroması ayrılır, bir kenarda biriktirilir. Daha sonra kalan su yüksek sıcaklık işleminden geçirilir ve dönüşümü sağlayan bozulabilir bileşen daha en baştan bitirilir. Ardından aroma yeniden ilave edildiğinde, işte buna kutu meyve suyu denir.

Şimdi işlemin geneline baktığınızda elbette bir katkı söz konusu değildir, kutunun üzerine “katkısız” yazarsanız yalan değildir. Ne var ki bileşim de eskisinden farklı bir şeydir. Bu artık meyve suyu değildir, özü itibarıyla aromalı şekerli bir sıvı özelliği gösterir.

Nitekim siz meyve suyunu market ya da evde sıktığınızda, buzdolabında bile en fazla üç gün saklarsınız. Daha sonrasında şişenin basınçla şiştiğini görüp şaşırırsınız. İşte kutu meyve sularında bu bileşen peşinen öldürülür, meyve suyu aromalı şekerli şerbete dönüştürülür.

Oysa gıdaların verdikleri enerjinin yakılması da o dönüşümü sağlayan maddelere bağlıdır. Bir gıdanın bozulabilmesini sağlayan bu maddeler, gıda vücuda alındığında enerjiye çevrilmesini de olanaklı hale getirirler. Nitekim doğaya baktığınızda o nedenle şişman bir hayvan yoktur.

Gün boyu istediği kadar otlayan inek ya da koyun bile, ancak ihtiyacı kadar yağ dokusu oluşturur. Biz “çocuklar katkısız meyve suyu içiyor” diye sevinirken, bozulmasın diye “bileşimi peşinen bozulmuş meyve suları” onları beslemenin artık çok uzağındadır. Bu durum ne yazık ki uzun ömürlü kutu süt, zamane ayranları için de tamamen benzer bir kuraldır.

Çocuk ayran içiyor diye sevinen anneler, hatta uzun ömürlü ambalajlı kefir içiyor diye övünenler, çocuklarının “dönüşmek özelliğinden muaf” bu ürünlerle en azından obezite yolumda emin adımlarla yürüdüklerini de bilmeliler. Bunlar pamuk prensesin elması gibiler, ama biriken etkileri bir öpücükle de geçmez.

O halde ne yapacağız, meyveyi meyve olarak verecek ya da o sabah sıkacağız. Evde tutturulmuş yoğurttan yapılan ayran, açık sütten mayalanmış kefir, çocukların içecek ihtiyaçlarının en sağlıklı seçenekleridir.

*Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar
||||| Like It 0 Beğen |||||